Türkiye'de arz fazlalığı, üretim kaybı, pazar ve fiyat riskleri karşısında savunmasız kalan çiftçilerimiz, ancak sözleşmeli tarımla, diğer adıyla sözleşmeli üretim ile korunabilir. Bu sistemin borsaların garantisi altında kurulması halinde tarımda kurtuluşun formülü olabilir. Gelişmiş tarım yapısına sahip ülkelerde giderek yaygınlaşan sözleşmeli üretimin, zor bir dönem geçiren Türk tarımı için de çıkış yolu olabileceğini düşünüyorum. Bu düşüncemden dolayı da konuyu sık sık gündeme getirmeye çalışıyorum. Sözleşmeli tarım, hem üretici hem de tüccar için bir çok yararları yanında, sanayiciyi de; pazar, hammadde ve fiyat risklerinden kurtaran bir formüldür. Sözleşmeli tarımda alıcıların, gübre ve ilaç kullanımı ile hasat ve ambalajlamaya kadar üretimin tüm aşamalarını kontrol etmeleri mümkündür. Sözleşmeli tarımla, istenmeyen nitelik ve nicelik sorunları engellenebilir İhraç ettiğimiz bir çok üründe aflatoksin ve okratoksin gibi kalıntı sorunlarının önemli zararlar vermeye başladığı dikkate alınırsa konunun önemi daha da anlaşılır. Diğer tarafta bu sistemde arz fazlalıkları veya yetersizliklerin yarattığı kayıpların azalması ve bir anlamda üretim planlamasının yapılması mümkün olmaktadır. Sözleşmeli tarım modelinin sağladığı yararlar saymakla bitmiyor. Öncelikle üretici ve sanayici bu sistem sayesinde korunmuş oluyor. Planlı tarımın oluşturulmasında kullanılacak verilerin, istatistiklerin doğru oluşturulması sağlanıyor. Ayrıca tarımda doğal ve ekonomik koşullara bağlı olarak arz, talep ve fiyat gibi temel faktörlerde oluşabilecek mevsimlik dalgalanmalar; üretici, şirketler ve tüketiciyi olumsuz etkilemiyor. Çünkü "sözleşmeli tarım" üreticiye fiyat ve satış garantisinin bulunduğu hazır bir pazar sunuyor. Şirketler de üretim sürecinde gerek duydukları hammaddeyi kalitesi, fiyatı ve alım satım koşulları belirlenmiş bir şekilde temin edebiliyor. Bu durum, şirketlere ürün maliyetlerinde verimlilik artışı, dolayısıyla rekabet gücü kazandırıyor. Ürününü piyasadan alanlara göre daha avantajlı oluyor. En önemlisi de sanayici-üretici işbirliğiyle, sofradan tarlaya ürün izlenebilirliği sağlanıyor. Peki süreç nasıl işliyor; Sözleşmeli tarımın iki ayağı var: Üretici ve sanayici. Ya çiftçi sanayiciyi arayıp onlara uygun üretim yapmak istiyor ki eğer bir örgütleri varsa bu ulaşım daha çabuk ve etkili oluyor, ya da sanayici çiftçi örgütlerine ulaşarak ne ürettirmek istediğini söylüyor. Eğer ilgili bölgedeki toprak ve iklim yapısı sanayiciye uyuyorsa üreticiyle masaya oturuluyor. Taraflar hammaddenin fiyat, prim ve ödeme koşullarını, sanayicinin yetkilerini, ürünün toplanmasını, yüklenmesini ve fabrikaya taşınmasını, kabul şartlarını, kalite kriterlerini, tartım ve sınıflandırmasını, ayni ve nakdi yardımların dağılımlarını, cezai şart, tazminat, sözleşmenin süresini ve feshini hukuksal süreçler çerçevesinde belirliyorlar. Ardından imzalar atılıyor ve süreç başlıyor. Ayrıca sanayicinin zirai ekibi belirli periyotlarda çiftçiyi ziyaret ederek; hem eğitiyor hem de denetliyor. GAP'ın devreye girmesiyle başlanan ve her gün daha da genişleyen sulu tarımda ürün deseninin çoğalmaması çok üzücüdür. Zira pamuk ve mısır tarımı dışındaki ürünlerin pazar probleminden korkuluyor. Dolayısıyla alternatif ürünlere geçilmiyor. Mevcut bitki desenine yeni bitkiler dahil edilmiyor. Daha doğrusu bu çalışmalar çok yavaş seyrediyor. Oysa sözleşmeli tarımla GAP Bölgesinde bir çok yeni ürünün üretime alınması mümkün olacak. Bu sayede münavebe ekim ve buna bağlı toprak ıslahı ve kaliteli ürün sağlanacak. Mezopotamya'nın bu verimli toprakları sözleşmeli tarım sayesinde tekrar medeniyetlere beşiklik yapabilir. Bu millet bir çok alanda olduğu gibi tarımında en iyisini yapar. Yapar da yeter ki yol göstereni olsun. |